12 Haziran 2010 Cumartesi

Parçada değil büyü...

Say bakalım yılları bir hesaba vur
Hangi anı anında yaşadın
Diyebilir misin ki tek doğru budur
Bir düşün kaç kere ev bark döşedin

Soluklan azıcık bir ara ver bir dur
Madem kalbini kalbime taşıdın
Aşkı savunmayı öğrenir gurur
Ne beni değiştir ne bana uy

Savaşma seviş benle
Hayata karış benle
İyi günde kötü günde
Olmaya çalış benle
Bana söz verme yemin verme
Kelimeler aklın oyunudur
İster kabul et ister etme
Bu çarpıntı aşkın doğumudur...


"kumru hayatını tek eşle yaşayan nadir bir türdür..."
kumrular gibi koklaşmak dileğiyle

11 Haziran 2010 Cuma

Jacek Jedrzelczak..

















kent ve kadın..jacek'i hayranlıkla takip etmemin sebeplerinden biri de sanayi devriminden sonra, boyasını hayvan organından tüpe taşıyan ve doğaya koşan romantikler gibi oluşudur. insanın bir sokak hayvanı olduğunu; sütüdyo ve spot estetiğinin mide bulandırıcı rütuşlar içeren, sanal dünya haberciliğini hatırlatır bana..

deklanşörün dünyası siyah ve beyazdan da ibaret değil elbet; ruhlarını kirletmemeişler için; ama söz konusu ankara'nın seçkin grisi olunca yine bir "albeni" sarıyor beni bu karelerde, terkedilmiş bir gri bu..

kafama takılan bir yanlış var ama, tripotu dışarıya taşımışken; kenti böylesine histerik grilere boyarken; bu denli içimi seks yapma isteğiyle dolduran bir altın oran kıvamında ki imgeyi sadece betonun sesine kulak vermesi için pozisyondan pozisyona sokmup kirletmiştir objektifi? ben derim ki sanat güzel olmamalı! kadında güzel olmamalı! biraz suratına zevk suyu kıvamında motor yağı akmış olmalıydı, hatta katır gibi terlemeli, yüzünde kelimelerin anlamlandıramayacağı rütuşlar olmalıydı alabildiğine çirkin, manasız belki öfkeli ve ağlamaklı..öle boş boşta durmamalı üstelik, eline kentin bedenini harcadığı gibi bir kuru odun parçası verilmeliydi, ruhunda ki tırnak izleri için lagarı aralayıp kafasını içinede gömmeliydi, herşey doğasına uygun kutsal bir rituel havasında olmalıydı! ama asla çıplaklığını bırakmamalı! çünkü çıplağı sevenlerin bir iz düşümüdür bu kadında ki yaratılan silüeti...!

içimden ruhlar geçiyor ama ben yine afalladım...

"sanat"










1960lı yılların sonlarında sanat dünyası tümüyle yeni bir anlayış olan Kavramsal Sanatın ortaya çıkmasıyla sarsılmıştır. Özünde bu anlayış biçimsel yetkinliği arayan, alışılagelmiş sanatın yerine, bir anlamda, yeni bir yaşam biçimi önerisi olarak da algılanabilir. Aslında kavramın sanattaki önemi yeni değildir. Düşüncenin yapıta üstünlüğü inancı Marcel Duchampta öteden beri var olan bir görüştür. l965lerden sonra çok sayıda sanatçı, yapıtın gerçekleştirilmesi üzerinde değil ama daha çok sanatın kendisi anlamı, amacı üzerinde düşüncelerini yoğunlaştırmıştır.

Kavramsal Sanat, sanat yapıtında malzeme ya da biçimsel özelliklerle değil, yapıtın aktardığı anlam ve kavramla ilişkilidir. Kavramsal Sanat yapıtı, gündelik yaşamdan alınmış hazır-nesne, fotoğraf, harita, şema ve yazılı belge gibi çok çeşitli biçimlerde olabilir. 



Kavramsal sanatçı Beuys, bundan otuz yıl önce Alman markının üzerine elyazısıyla Kunst=Kapital (Sanat=Para) yazar. Beuysun işaret ettiği sanat ile paranın eşitlik noktasındaki ilişkisi, günümüze kadar tartışılacak ve versiyonları postsanat döneminde sıkça karşımıza çıkacak olan sanat ile hayat, sanat ile çöp, sanat ile dışkı...vb ilişkisinden daha karizmatik ve daha sihirlidir. Haacke ise Manet tablosu projesiyle sanat camiasını sarsmak isterken neden engellenmiştir... sanat var olmak için kapital gücün boyunduruğunda mı yaşar asıl sorunsal ise  sanatçı özgür olabilir mi?







HansHaackenin Manet Projesi, niyeti ve yöntemini açıklayan en iyi örneklerden biridir. Köln kentindeki Wallraf Richartz Müzesi 1974'te bir sergi düzenlemiş ve Haackeden de bir serim istemişti. Sanatçı sergiye bir resim vermek yerine , ilginç bir proje önerdi. Proje şuydu: Haackeye ayrılmış salona, Manetin 1880 tarihli Kuşkonmaz Demeti adlı resmi bir sehpaya yerleştirilecek; duvara da bir takım belgeler asılacaktı. Bu belgelerdeyse, Manetin adı geçen tablosunun 1880de bir banker tarafından 1.000 franka satın alınışından, 1968 de 1.360.000 mark ödenerek müze koleksiyonuna alınıncaya kadar, tabloya sahip olmuş kişilerin ekonomik ve toplumsal konumlarına ait bilgiler yer alacaktı. Müzenin modern sanat sorumlusu müdürü, öneriyi çok beğenmesine karşın, bunu sergi düzenleme kuruluna kabul ettiremedi. Çünkü kurul, müzeye destek veren MÜZENİN DOSTLARI derneği başkanının desteği çekeceğinden korkuyordu. Sanatçının önerisi müze tarafından reddedilince, protesto amaçlı BAZI SANATÇILAR resimlerini sergiden çekmeye karar verdiler.

6 Haziran 2010 Pazar

29 ocak... 03:45

bekle! şuan olması gerektiği gibi değil hiçbirşey..parçalar bile birleşmenin tadına varabilecek kadar büyümemişken nedir aramaya çalıştığım..
kendimleyim olabildiğim kadar zorlamayla, sıkışmış ezilmiş isteksiz. halbuki gece hiç bu kadar kimliğini cüretkarca sergilememişti, sinerjısı
doyuma ulaşmış bi zaman dilimi..yeryüzünde tamda şuan neler yaşanıyor bilmeliyim ulaşabilmek için çözümün hazzına..
ulaşmalıyım ki maddeleşmiş hislerimi teker teker bulup manevi alemin kapılarını açabileyim bedenime..anın anlamını ancak tadında birileri
yakalamama yardım edebilir biliyorum arayışım sebepsiz değil.hey! ordaki; yanlız değilsin biliyorsun değil mi? bu yüzden burdasın sende
benim gibi, beni;bi bilinmeyeni düşünmektesin evet yanılmadın sil gözyaşını..dinle! işte buradayım. uzan ve dokun artık yalvarırım,
sana olan ihtiyacım bu dünyadan değil, sınırlar olmadan tereddütsüz bozuk bi lisanla dilediğince..gecenin bu gece olduğunu ispatlayalım
birbirimize, ihtimali bir yıldız kayması görebilmek kadar; yaşanan özel gecelerime,ihanet ederek, yoksayarak, ilkmiş gibi, kandırmanın
altın vuruşu tadında..yağmurun yağışındaki ilahiyat ve tenime bıraktığı koku bile bayat gelmeli bi aşk kadar,daha da ötesine ulaşmalıyız,
bişilerin olduğuna inandığım yerlere, sezilememişlerde olmalıyız birlikte..tek bir damlaya bakmamız gerekse bile bi ömür,aldığımız nefesin
hakkını verdiğimzi bilerek kapayalım gözbebeklerimizi sınavımıza..başla! sana bahşedilen her uzvu kullan derinlerimi aydınlat! tanrıya,
ve onun evine inandığın gibi inan, dehlizlerine çek enerjını uyanış olsa bile karşılığı. bir çift kanat değil miydi vadedilen uyanışın
bedeli..tutkuyla ve başıma gelecekleri düşünmeksizin; korkma! yaklaşmış dokunmuş ve arkasından gelebilecek herşeyin hayalini kurmuş hislerime
damlatmış olmalısın, vücudun anlatlamı durmadan usanmadan. kimyan başka bi alemden seslenmeli bu sefer. süt kokan bir çift meme; baygın
aşifte süzüşler; hayat kadını ağzı;...

Delilik eve dönünce

Yalnızım; herşeye, herkese...İnsanların yüzündeki asılı kalmış anlamsızlığa yalnızım; öfkelerimin en güzeli dururken başucumda
terkedip gidemediğim AN'larıma yalnızım..Bir damla göz yaşı yeter terketmeye dengesiz ruhumu ama gitmeyede yabancı kalmış rutinlerim.
Yalnızım hemde hiç ama hiç olmadığım kadar kendime yalnızım...O da ne... Bak!! Duydun mu? '' YANLIZ DEĞİLSİN!!! '' Neydi bu? Kutsal
ses mi? Nasıl olur ? Tanrının kutslallığı neden böle seslensinki ASIL YALNIZLIĞI tadıyorken....Bu aldanmaca zihnimin zindanlarında
bir oyun odası olur ve ben dalarım umutlara...

Yaşamın tasarımında yalnızlığa yer yoktur. Yalnızlık kişinin kendi ruhsal durumlarının ve algılayışlarının bütünüdür.
Bu yüzden her zaman en keyfli birliktelikleri tatman dileğiyle şirincim ithafına karşı küçük içten özensiz bir fikir masturbasyonu
=) mürekkebimde yine anason kokusu..