6 Kasım 2010 Cumartesi

ve yine hayalimde

şurada olmak vardı şimdi...nasıl ihtiyacım var oysa ki; kaçıp gitmeleri sustururcasına, buraları
almadan cebime. ıssız adalara düşemeyecek kadar ihtimalllerim tükenmiş olsada! sıkıldım üzeirme
sinen aynı benden...?

serinliğine çıktığım; denizi kucaklayabildiğim gözlerimle bir balkonum;
rakı içip muhabbet sarhoşu olacağım bir sevgili...ellerinden mezeler yemeye doyamadığım...

ak gerdanından gögsüne süzülmüş yosun kokusunu da çektim mi ciğerlerime; oynaşmalıyız elbette
ve pek tabi ki sigaramızın dumanında seyir etmeliyiz hayat dansının yansımasını sabaha karşı...

http://www.themeyhane.com/

28 Ekim 2010 Perşembe

oğlak düşerse

sabah ezanına uyanıyorum; uyumak denebilirse gecelerime.
yağmura rağmen susuz, içimdeki yangına rağmen ışıksız mutsuz bir cam güzeliyim o vakit penceremde,
bir sigara çıkarıyorum dudaklarıma hazırım her şeyimle seni hissetmeye sen olmaya...

dalmışım yine ne cesaret; rüyalarım da olsun görüyorum yaşıyorum ya...kah kim olduğunu bilmediğim teyzeler fal açmış
bir akıbet türküsüdür çığırıyor sana dair, kah ailemle bir sabah kahvaltısında evleneceğin kimseyi anlatmakta türlü şekilde tattığım dilin...

olsun elbet güzel olanlarını da göreceğim; yeter ki gel gecelerime.

öğleni buluyor yatağımızda ki düşlerim, balıklı kuru bir çay dolduruyorum "bize" senden edindiğim nice alışkanlıktan biri, paketin ağzını bıçak açmıyor "bir sigara alabilir miyim" dedikçe sanki sevişirken orada olan sadece etiymiş gibi...telefonumda katlanamayacağım ekran imgeleri bana bokmuşum gibi seyir atıyor. birileri benim için operatöre ağır küfürler içeren dilekçemi postalasın ki kampanya mesajlarına "SEN" diye sıçrayıp birde sinek kondurmuş olmayayım üzerime.

zaten fotoğraflarına bakamıyorum!

işittiğime göre tatil varmış birkaç gün; elbet ya cumhuriyeti kurtaracaktık nasıl unuturum ve bunu değerlendirmek isteyen ailem ki teşekkürü bir borç biliyorum sayelerinde soğuk, nemli  koğuşumdan gün ışığı görebilmem yada buzdolabına ulaşıp alkol ikindisinde ibadetime başlayabilmem için uygun ortamı sağlayacaklardır, yolları açık olsun memleketime.

kaçamak yapardık seninle durdurur mu bizi tatiller...

uyumadan bir şey daha!...   http://www.dailymotion.com/video/x6fuw0_sezen-aksu-yol-arkadam_music

16 Ekim 2010 Cumartesi

nazımca... aşk üstüne!

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala ya...lnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....

14 Ekim 2010 Perşembe

"bence de"

nerdeydin... neresinde katıldım sana bilmeden; ne gerek vardı

9 Eylül 2010 Perşembe

can...

http://www.izlesene.com/video/muzik-can-dundar-askin-tarifi/856981

cebimde 52 saat...; içinde eylül, içinde deniz, içinde yağmur, içinde güneş, içinde pembe üzüm salkımı, içinde yosun yeşili gece, içinde AŞK

...uykumun en tatlı halindesin

7 Eylül 2010 Salı

7 eylül aşk biter...

perde kapalı çıplaklığımız sevişmelerimiz iniltilerimiz terimiz görünmesin diye ay dedeye..deklanşörlerin birbiriyle yarıştığı en güzel sepya tonu odamda senn için loşun sarhoş hali!! duşumu aldım sensiz teni kabul etmediğim için,saçlarım taralı karıştırki açılmasın diye delilerim gibi, hemde açtım soluğunla dalgalansın diye. traşım tam tahrişsiz bi nefes için...en seçme şarkılar mırıldanıyor hoparlörlerden usulca... masaüstü görüntüsünde yüzünün  duvardaki sana benzeyen resmine bakarken ki bi anı var gibi herşey akıcı...üzerimde kanınının pıhtısının tamda  kalbime denk gelen omuzları düşmüş şevkim gibi bi beyaz post-modern tsırt! avcumda biranın damlalarından kayan bir iki vesikalık güldüğün...! tatile gidemeyeck bir bavulun yanından tüten mistik bir tütsü kokusu hsıl oluyor burnuma bakarken yollarına. gelir dedim. halt etim. gelme senn yerin sahte mesajlarda değil!! bi başkasının izini bıraktığı istanbul kokan bir yatak yada bundan sonra gideceğin deri döküntüleri yerin senin... senelerce sevdiklerin senn yerin...yumruklarını savurdukların ve daha bilmediklerim! ama asla benim yanım değil asla.

aşk sende bittiği yerde bende 

5 Ağustos 2010 Perşembe

fırça darbesi darbelerin darbesi...















düşündün mü hiç? düşünmez mi ya insan ! elbet düşünecek ki hatırlasın; hatırlasın ki sunak taşına koysun sevdiğini öldürmek adına kurban etsin güzel anılarını...çok yazasım var aman ne bileyim basamıyorum tuşlara; ama biliyorum içim farklı yeni çıkan bir tüketim nesnesinin reklam afişesi gibi mmmm.... hah! "derin acılı" bu saçma örnek gece dört işlem yaptığın uykumdan, karanlıktan sızıp, sana kanamış gibi su içmeye buzdolabının kapağını açtığımda gördüğüm ketçap şişesi dükalamış bir yerlerime :s hepten kötü gidiyorum... bana yardım et!

hamdım, piştim, yanıyodum ki uyandım...

öyle içim yanıyor ki; anlatılmayanlarla kandırılmak mı denir buna? kelimeler yalancı bizler değil...mış gibi yapmalar gibi misali sevişmeler dokunuşlar...yalan elbet herbiri, bir sevgili yada erkek olmak ne zor sende! bir akıl ver yoluma dair önümü görebilmem için...yardım et, etki artık bu şehirden, kendimden, fırça vuruşlarımdan nefret etmeyeyim..bulamayayım seni kaçacak yerin olsun herdaim...adını yazarken çift "L" kullan örneğin yada hiç hoşlanmadığım tabirinle hz. google aratıyım seni onuncu sayfada yorulup bırakıyım...nasıl bilinebilirdiki bir hafta zaman olarak değil harp olarak çıksın karşımıza? sonuç... ben iyiyim delilerim sağolsun...!

18 Temmuz 2010 Pazar

bir durak uzun yolda

aklımın zindanlarında işlemediğim suçların günahlarını temize çıkarıyorum. ömrümün daha ne kadarı bunu ödemeye yeter ve daha suçu ödenecek kaç günah var bilinmez. lakin annemin küçükken anlatmadığı ve sonu hep güzel biten hikayelerde aklım. yaşam damlası huzur, mutluluk, ve olmayan özgürlük..bu kadar mı uzak cennetin sahiplerine. öyleyse ümidinde gitme vakti gelmiştir! kalbimden varsın gitsin, bir umut ışığı olsun deniz fenerinde kaybolmuş yolculara, toprağın kokusunu almayayım, ben beklerim...

bekliyorm; yolculuğumun neresinde ve hangi dilimindeyim bilmeksizin bekliyorum. bu bekleyişler varmam gereken noktaya gecikmemi mi sağlıyor yoksa oraya mı vardım çoktan..burası neresi? nasıl bilebilirim..nasıl emin olabilirim?
yola devam etsem yol arkadaşım olur mu? yoksa yine yanlız mı kalkıcam dizlerimin üstüne.

kim? vermiş olduğum mola yeri çok hoş, keyif verici. burda mı kalmalıyım; yaşanılası yerlere mı gitmeliyim. bu yeri kaybetme olasılığımı hiçe mi saymalıyım? belkide burdan yolverilene kadar kalmalıyım..birde bakmışsın burda almışım son nefesimi vermek istemezcesine..

16 Temmuz 2010 Cuma

...!

Gideceğini söyleyecek kadar yürekli olduğun için, bir kez daha sevilmeye değerdin aslında. Sustu dilim, ses etmedim.

Oysa daha geniş zamanlar hayal etmiştim. Bir düşün ortasında uyanmaya meyilliydim. Madem gitmen lazım, ne diyebilirim?

Sensizliğe alışmak sorun değil, zaten hep sensizdim. Sen gelince eksik olanın ne olduğunu anlamıştım. Kalbimin ortasında duran o koca boşluğu kaplamıştı varlığın. Biraz daha kalsan, deli gibi sevecektim.

“Biraz zaman ver bana” dedin. Al bütün zamanlar senin olsun. Benim takvimle kavgam ömrüm boyunca sürecek zaten, yarısını da sana veririm, çok mu?

İlk gün anlaşmıştım aslında, sen çıkmaz bir sokaktın. Labirentin bile ışığı vardır ucunda, senin köşelerin kendine dönüyordu. İnat ettim!

Hiç önemli değil bu gidişin, biliyorum geleceksin. Bir kış gecesi, yani dönünce şu yazın güneşi, kar yağarken usul usul, kendini yalnız hissedeceksin. Eve sığmayacak yüreğin, sokaklarda kedi gibi dolaşırken, üstün başın ıslanmış, üşüyeceksin. Bir aşkı olmasa bile, dost elini arayacaksın ve nerde olduğumu bileceksin.

O vakte kadar delirecek yüreğim. Kendimi tanıyorum. Tırnaklarımı geçirip avucuma kanatırcasına, bekleyeceğim. Tam unutup alışıyorken, telefonum çalacak. Uykumu böleceksin. “Sana ihtiyacım var” diyen sesine dökülecek gözyaşlarım.

Ne kadar uzakta olursan ol, koşup geleceğim. Hangi duamın kabul olduğunu bilemesem de, gökyüzüne bir teşekkür göndereceğim.

Şimdi gitmek istiyorsun ya, git! Bütün zamanları sende yitiririm. Bir müddet belki arasın diye beklerim. Ümidimi kaybettiğimde dönersin. Gitmen gerekiyorsa git! Sen bana, ben sana yazılmışsak eğer, biliyorum ki bu hikayeyi böyle bitiremezsin!

1 Temmuz 2010 Perşembe

2 sözleme 1 ayran

söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür...
düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür...
duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür...
davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür...
alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür...
değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür...
karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...

                                      Mahatma Gandhi

12 Haziran 2010 Cumartesi

Parçada değil büyü...

Say bakalım yılları bir hesaba vur
Hangi anı anında yaşadın
Diyebilir misin ki tek doğru budur
Bir düşün kaç kere ev bark döşedin

Soluklan azıcık bir ara ver bir dur
Madem kalbini kalbime taşıdın
Aşkı savunmayı öğrenir gurur
Ne beni değiştir ne bana uy

Savaşma seviş benle
Hayata karış benle
İyi günde kötü günde
Olmaya çalış benle
Bana söz verme yemin verme
Kelimeler aklın oyunudur
İster kabul et ister etme
Bu çarpıntı aşkın doğumudur...


"kumru hayatını tek eşle yaşayan nadir bir türdür..."
kumrular gibi koklaşmak dileğiyle

11 Haziran 2010 Cuma

Jacek Jedrzelczak..

















kent ve kadın..jacek'i hayranlıkla takip etmemin sebeplerinden biri de sanayi devriminden sonra, boyasını hayvan organından tüpe taşıyan ve doğaya koşan romantikler gibi oluşudur. insanın bir sokak hayvanı olduğunu; sütüdyo ve spot estetiğinin mide bulandırıcı rütuşlar içeren, sanal dünya haberciliğini hatırlatır bana..

deklanşörün dünyası siyah ve beyazdan da ibaret değil elbet; ruhlarını kirletmemeişler için; ama söz konusu ankara'nın seçkin grisi olunca yine bir "albeni" sarıyor beni bu karelerde, terkedilmiş bir gri bu..

kafama takılan bir yanlış var ama, tripotu dışarıya taşımışken; kenti böylesine histerik grilere boyarken; bu denli içimi seks yapma isteğiyle dolduran bir altın oran kıvamında ki imgeyi sadece betonun sesine kulak vermesi için pozisyondan pozisyona sokmup kirletmiştir objektifi? ben derim ki sanat güzel olmamalı! kadında güzel olmamalı! biraz suratına zevk suyu kıvamında motor yağı akmış olmalıydı, hatta katır gibi terlemeli, yüzünde kelimelerin anlamlandıramayacağı rütuşlar olmalıydı alabildiğine çirkin, manasız belki öfkeli ve ağlamaklı..öle boş boşta durmamalı üstelik, eline kentin bedenini harcadığı gibi bir kuru odun parçası verilmeliydi, ruhunda ki tırnak izleri için lagarı aralayıp kafasını içinede gömmeliydi, herşey doğasına uygun kutsal bir rituel havasında olmalıydı! ama asla çıplaklığını bırakmamalı! çünkü çıplağı sevenlerin bir iz düşümüdür bu kadında ki yaratılan silüeti...!

içimden ruhlar geçiyor ama ben yine afalladım...

"sanat"










1960lı yılların sonlarında sanat dünyası tümüyle yeni bir anlayış olan Kavramsal Sanatın ortaya çıkmasıyla sarsılmıştır. Özünde bu anlayış biçimsel yetkinliği arayan, alışılagelmiş sanatın yerine, bir anlamda, yeni bir yaşam biçimi önerisi olarak da algılanabilir. Aslında kavramın sanattaki önemi yeni değildir. Düşüncenin yapıta üstünlüğü inancı Marcel Duchampta öteden beri var olan bir görüştür. l965lerden sonra çok sayıda sanatçı, yapıtın gerçekleştirilmesi üzerinde değil ama daha çok sanatın kendisi anlamı, amacı üzerinde düşüncelerini yoğunlaştırmıştır.

Kavramsal Sanat, sanat yapıtında malzeme ya da biçimsel özelliklerle değil, yapıtın aktardığı anlam ve kavramla ilişkilidir. Kavramsal Sanat yapıtı, gündelik yaşamdan alınmış hazır-nesne, fotoğraf, harita, şema ve yazılı belge gibi çok çeşitli biçimlerde olabilir. 



Kavramsal sanatçı Beuys, bundan otuz yıl önce Alman markının üzerine elyazısıyla Kunst=Kapital (Sanat=Para) yazar. Beuysun işaret ettiği sanat ile paranın eşitlik noktasındaki ilişkisi, günümüze kadar tartışılacak ve versiyonları postsanat döneminde sıkça karşımıza çıkacak olan sanat ile hayat, sanat ile çöp, sanat ile dışkı...vb ilişkisinden daha karizmatik ve daha sihirlidir. Haacke ise Manet tablosu projesiyle sanat camiasını sarsmak isterken neden engellenmiştir... sanat var olmak için kapital gücün boyunduruğunda mı yaşar asıl sorunsal ise  sanatçı özgür olabilir mi?







HansHaackenin Manet Projesi, niyeti ve yöntemini açıklayan en iyi örneklerden biridir. Köln kentindeki Wallraf Richartz Müzesi 1974'te bir sergi düzenlemiş ve Haackeden de bir serim istemişti. Sanatçı sergiye bir resim vermek yerine , ilginç bir proje önerdi. Proje şuydu: Haackeye ayrılmış salona, Manetin 1880 tarihli Kuşkonmaz Demeti adlı resmi bir sehpaya yerleştirilecek; duvara da bir takım belgeler asılacaktı. Bu belgelerdeyse, Manetin adı geçen tablosunun 1880de bir banker tarafından 1.000 franka satın alınışından, 1968 de 1.360.000 mark ödenerek müze koleksiyonuna alınıncaya kadar, tabloya sahip olmuş kişilerin ekonomik ve toplumsal konumlarına ait bilgiler yer alacaktı. Müzenin modern sanat sorumlusu müdürü, öneriyi çok beğenmesine karşın, bunu sergi düzenleme kuruluna kabul ettiremedi. Çünkü kurul, müzeye destek veren MÜZENİN DOSTLARI derneği başkanının desteği çekeceğinden korkuyordu. Sanatçının önerisi müze tarafından reddedilince, protesto amaçlı BAZI SANATÇILAR resimlerini sergiden çekmeye karar verdiler.

6 Haziran 2010 Pazar

29 ocak... 03:45

bekle! şuan olması gerektiği gibi değil hiçbirşey..parçalar bile birleşmenin tadına varabilecek kadar büyümemişken nedir aramaya çalıştığım..
kendimleyim olabildiğim kadar zorlamayla, sıkışmış ezilmiş isteksiz. halbuki gece hiç bu kadar kimliğini cüretkarca sergilememişti, sinerjısı
doyuma ulaşmış bi zaman dilimi..yeryüzünde tamda şuan neler yaşanıyor bilmeliyim ulaşabilmek için çözümün hazzına..
ulaşmalıyım ki maddeleşmiş hislerimi teker teker bulup manevi alemin kapılarını açabileyim bedenime..anın anlamını ancak tadında birileri
yakalamama yardım edebilir biliyorum arayışım sebepsiz değil.hey! ordaki; yanlız değilsin biliyorsun değil mi? bu yüzden burdasın sende
benim gibi, beni;bi bilinmeyeni düşünmektesin evet yanılmadın sil gözyaşını..dinle! işte buradayım. uzan ve dokun artık yalvarırım,
sana olan ihtiyacım bu dünyadan değil, sınırlar olmadan tereddütsüz bozuk bi lisanla dilediğince..gecenin bu gece olduğunu ispatlayalım
birbirimize, ihtimali bir yıldız kayması görebilmek kadar; yaşanan özel gecelerime,ihanet ederek, yoksayarak, ilkmiş gibi, kandırmanın
altın vuruşu tadında..yağmurun yağışındaki ilahiyat ve tenime bıraktığı koku bile bayat gelmeli bi aşk kadar,daha da ötesine ulaşmalıyız,
bişilerin olduğuna inandığım yerlere, sezilememişlerde olmalıyız birlikte..tek bir damlaya bakmamız gerekse bile bi ömür,aldığımız nefesin
hakkını verdiğimzi bilerek kapayalım gözbebeklerimizi sınavımıza..başla! sana bahşedilen her uzvu kullan derinlerimi aydınlat! tanrıya,
ve onun evine inandığın gibi inan, dehlizlerine çek enerjını uyanış olsa bile karşılığı. bir çift kanat değil miydi vadedilen uyanışın
bedeli..tutkuyla ve başıma gelecekleri düşünmeksizin; korkma! yaklaşmış dokunmuş ve arkasından gelebilecek herşeyin hayalini kurmuş hislerime
damlatmış olmalısın, vücudun anlatlamı durmadan usanmadan. kimyan başka bi alemden seslenmeli bu sefer. süt kokan bir çift meme; baygın
aşifte süzüşler; hayat kadını ağzı;...

Delilik eve dönünce

Yalnızım; herşeye, herkese...İnsanların yüzündeki asılı kalmış anlamsızlığa yalnızım; öfkelerimin en güzeli dururken başucumda
terkedip gidemediğim AN'larıma yalnızım..Bir damla göz yaşı yeter terketmeye dengesiz ruhumu ama gitmeyede yabancı kalmış rutinlerim.
Yalnızım hemde hiç ama hiç olmadığım kadar kendime yalnızım...O da ne... Bak!! Duydun mu? '' YANLIZ DEĞİLSİN!!! '' Neydi bu? Kutsal
ses mi? Nasıl olur ? Tanrının kutslallığı neden böle seslensinki ASIL YALNIZLIĞI tadıyorken....Bu aldanmaca zihnimin zindanlarında
bir oyun odası olur ve ben dalarım umutlara...

Yaşamın tasarımında yalnızlığa yer yoktur. Yalnızlık kişinin kendi ruhsal durumlarının ve algılayışlarının bütünüdür.
Bu yüzden her zaman en keyfli birliktelikleri tatman dileğiyle şirincim ithafına karşı küçük içten özensiz bir fikir masturbasyonu
=) mürekkebimde yine anason kokusu..